Bir Ana, Bir Evlat

Bu ana, oğluna beşikteyken; vatan ve millet sevgisini içeren ninnilerle başlamış, O’nu çocukluğunun her döneminde aynı felsefeyle büyütmüş, köyde şehirde okuması için her türlü fedakarlığa katlanmış ilim ve yüksek duygu aşılamıştı. Bu duygularla yetişen oğlu da o ananın adını yaptıklarıyla tarihe yazdırmıştı.

Atatürk; annesini her ziyaretinde, önünde saygı ile eğilir, elini büyük bir hürmet ve içtenlikle öperdi. Sonra anasının karşısında o büyük adam küçülür, Mustafa, hatta Mustafacık olurdu.

Çankaya’da, bu ana oğul görüşmelerinin birinde; bu görüşmeye tanık olanlar, Zübeyde Hanım’ın bir anne olarak evladına ne tür bir zeka aklı ile yaklaştığına şahit olanlar, gördükleri bu olayın etkisinden yaşamları boyu kurtulamamış, hafızalarından silinmemiştir.

Atatürk anasının elini öptü, Zübeyde Hanım oğluna elini uzatırken, coşkun sevgisinin gözlerinde toplanan bütün ifadesiyle Atatürk’ü bağrına basmak istiyordu. Onu kucakladıktan sonra, yüce Türk milletine eşsiz bir kahramanlar kahramanı yetiştiren bir ana olarak gururlanmalıydı. Fakat öyle olmadı ! Mutluluğu, gülen gözlerinden ve nurlu yüzünden okunan o büyük Türk anası, kolları arasından uzaklaşarak ciğerparesinin ellerine sarıldı…

Atatürk:

“Ne yapıyorsun anne ! ”

dedi ve elini şimşek hızıyla anasının ellerinden kurtarmak isterken, Zübeyde Hanım sakin fakat kendinden son derece emin bir ciddiyetle:

  • Ben senin Ananım. Sen benim elimi öpmekle, bana karşı vazifeni yapıyorsun. Fakat sen vatanı ve milleti kurtaran bir devlet başkanısın. Ben de bu aziz milletin bir ferdiyim ve onun unsuruyum. Elini öpebilirim…

Cevabını verdi.

Zübeyde Hanım, oğlunun elini öpmekten amaçladığı bu hareketi ile oğlunun kalbindeki yerinin en yücesine layık olduğunu herkese işaret ediyordu.

Bu bir daha kolay kolay yaşanamayacak olaya şahit olanların arasında bulunan Cevdet Abbas Güler bu bizzat tanık olduğu olay hakkındaki duygu ve düşüncelerini anılarında şöyle aktarmaktadır:

Büyük Türk anası Zübeyde Hanım’ı ne zaman hatırlasam, gözlerim yaşarır. Onun buna benzer hatıraları önünde derin hürmet ve büyük saygı ile eğilirim.

Bu görüşmenin bir tanığı olarak, gerek Zübeyde Hanım’ı, gerekse oğlunun Türk geleneklerinin en büyük göstergesi olan aile kavramının içinde yer alan aile terbiyesinin ne büyük bir incelik ve ne büyük saygı ile olgunlaştığını daha yakından yaşamışımdır.