Atatürk’ün Bir Anısı

1931 yılı yaz ayları. Yalova Kaplıcaları Telgrafhanesi yoğun bir çalışma içinde. Dolmabahçe Sarayı Telgrafhanesi ile Kaplıcalar Telgrafhanesi arasında kimi kez şifreli, kimi kez açık olarak gönderilen telgrafların önemine göre, genellikle sayfa sayfa köşke gönderiliyordu. 

Kaplıcalar Telgrafhanesi memuru Mücteba Efendi, Dolmabahçe Sarayın’dan aldığı İnönü imzalı bir şifreyi hemen köşke gönderiyor. Aradan yarım saat geçmeden de Atatürk bizzat Telgrafhaneye gidiyor. 


Mücteba Efendi, hiç ummadığı bir anda Atatürk’ü karşısında görünce heyecanlanıyor. 
Bu heyecan, Cumhurbaşkanı Atatürk’ten değil, o heybetli ve muhteşem kişiliğinden gelmektedir. O altın sarısı saçlar, o gök mavisi gözler, bıçak gibi keskin bir ağız, gür kaşlar, özetle o harikulade varlık gelişi ile telgrafhaneyi adeta hipnotize etmiştir.


Böyle bir atmosferde Atatürk:
— Bana, çabuk Dolmabahçe Sarayını bul oğlum.


Mücteba Efendinin elleri Telgraf makinesinin üzerinde adeta uçmaktadır. Saray’ı bulur ve Ata’nın söylediklerini aynen yazar. Saray’dan gelen cevabı da Atatürk’e vermek üzere not etmeye başlar ve uzun yılların alışkanlığıyla servis mahiyetinde olan bu notları eski harflerle yazmaktadır. 


Devrimlerin tüm ülkede kökleşmesini görmek Atatürk’ün en büyük arzusudur. Telgrafçının Hala Arap harfleriyle, hem de kendi önünde, telgraf almasını hoş görmez ve biren gürler:


— Hala mı Arap harfleri ? !


Mücteba Efendi Atatürk’ün karşısında duyduğu heyecan nedeniyle zaten eli ayağı birbirine karışmış vaziyette titriyordu. Atatürk’ün bu uyarısı ile tamamen ölçüsünü yitirir. Ne demesi, ne yapması gerektiğini şaşırır. 


Yarısında kadar eski harflerle yazdığı telgrafları yarısından sonra yeni harflerle yazmaya başlar. Atatürk, telgrafçının bu heyecanını görmüş ve bütün bunların bir şaşkınlık eseri olduğunu anlamıştı. Memuru daha fazla üzmemek ve şaşkınlığa uğratmamak için:


— Sakin ol yavrum, ben görüyorum. Telgrafları alınca çabucak köşke yolluyorsun. Ancak hata, yinelendiği zaman suç olur. Bunu bilmek gerekir ! …


Atatürk, her anlamda olduğu gibi, gerektiğinde, insan gönlünü almasını bilmesiyle de bu olayda bir kez daha büyüklüğünü göstermişti.